ÖYLE
ÖYLE Öyle soğuk bir hava vardı ki dışarıda, sokağın köşesinde oturmuş dizlerini karnına doğru çekip dizlerinin arasına da ellerini sokmuştu ısınmak için. Başını sokacak bir evi olmadığından ısınmak için yapabileceği tek şey buydu. Yamalı ceketi ve çöpten bulduğu ucu yırtık eldivenler ısınması için yeterli olmuyordu. Kaldı ki, üst gövdesini kapatsa bile bol paçalı kumaş pantolonunun açık yeri soğuğun içine işlemesine davetiye çıkarıyordu. Saçı ve sakalı birbirine girmiş pasaklı bir görünümü vardı. Etrafından geçen kimi insanlar için bir acıma hissiyatına kimisi için de bir tiksinti belirtisi olan yüzlerin buruşmasına neden oluyordu bu hali. Onunsa kendi haliyle ilgili tek düşündüğü onu bu yalnızlığa mahkum eden nedenlerdi. Bugün bu soğukta bile aklı hala oradaydı. İnsanların bakışları, düşünceleri, onu dilenci zannedip önüne para atmaları yakmıyordu canını. Onun canına okuyan şey yalnızlığıydı. Bu yalnızlığı kendisi seçmemişti elbette. Bu onun tercihi değildi. Onun yalnızlı...